İNSAN MÜHENDİSLİĞİ ve KONUŞMA SANATI
Değerli arkadaşlarım, Ülkemizi yönetenlerin zaman zaman birbirleri ile yaptıkları münakaşalar ve sarf ettikleri olumsuz sözlerin toplumda yarattığı tahribatı her an görmekte ve yaşamaktayız.
Toplum önünde olan yetkililerin kendilerini daha iyi nasıl kontrol edebileceklerini ve sorumluluklarını hatırlatmak için bazı önerilerimi duyurmak ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yıllarca nitelikli kişi yetiştirilmesi konusunda eğitimler veren bir eğitmen/ TRT spikeri olarak benim de yetişmemde örnek aldığım bir çok değerli insanlar vardır.
Bunlardan birisi Amerikalı “ Dost Kazanma sanatı “ yazarı Dale Carneige ve öğrencisi benim de eğitmenim uzun zaman önce kaybettiğimiz sayın Nüvit OSMAY’dır.
Türkiye’de modern başarı kültürünün üreticilerinden biri olan Nüvit OSMAY, İnsan Mühendisliği ve Konuşma sanatının üstadlarından olup, ilk defa “Düşün Konuş Dinle” (DKD) okulunu da Ankara’da kurmuştur.
En sevdiği sloganı “ bir şey sev, bir şey yap, bir şey bekle” olan Kişisel gelişim eğitimlerinin öncüsü Nüvit OSMAY’ın kurduğu bu okulda 15 TRT mensubu ile birlikte aldığım eğitimden siz okurlarımızın da faydalanması amacı ile Konuşma sanatının inceliklerini, mantıklı düşünmeyi, hoşgörüyü, karşılıklı sevgi, saygı ve dostluğu öğreten, İnsan ve Toplum Mühendisliğinin önemini sizinle de paylaşacağım.
Bildiğiniz gibi konuşma, sürekli bir düşünme alış-verişidir. Aynı zamanda bireyi aşan ve tarih içinde toplumsal birikim sağlayan bir haberleşme örgütüdür. Böyle dinamik bir örgütte düşüncelerin ve duyguların “dile getirilmesi” gibi (aktif) ve bunların “algılanması” gibi (pasif), iki yanlı bir çalışma vardır.
Konuşmanın esası, “konuşan” ile “dinleyen” arasında konuşulan şeyin (mesaj) anlamında birleşmek olduğuna göre, onu daima bu çok yanlı bütünlüğü içinde düşünmek gerekir.
Ancak hemen belirtmeliyim ki böyle bir amacın gerçekleşmesi, yani olumlu bir sonucun alınması, konuşan ve dinleyen tarafların, konuşmanın ne olduğu, neye yaradığı konusunda bilinçli bulunmalarına sıkı sıkıya bağlıdır.
Biraz dikkat edilirse, tarihe mal olmuş bütün büyük adamların iyi birer konuşmacı oldukları ve gereken en uygun yerde, en uygun sözleri söyleyebilmiş oldukları görülür.
Sakarya savaşı sırasında ATATÜRK ’ün “ Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır ve bu da bütün Vatan sathıdır” sözleri küçüğünden büyüğüne kadar herkese Başkomutanın ne demek istediğini en veciz bir şekilde anlatmıştır.
Güzel konuşma doğuştan gelen bir yetenek değildir. Bu, bir spor dalı gibidir. Herkes, istediği taktirde yeteri kadar, kendi başarısını yaratacaktır.
Şöyle ki, ayakta, bir topluluğa karşı konuşurken, oturduğunuz zamanki soğukkanlılık ve mantıkla neden konuşamayacağınızı açıklayan geçerli bir sebep gösterebilir misiniz ? Elbette böyle bir sebep yok !
Aslında, bir gruba karşı konuştuğunuzda daha iyi düşünebilirsiniz. Seyircinin varlığı, insana beynini daha verimli kullanması için gereken motivasyonu ve ilhamı sağlar. Bu anlarda düşünceler, gerçekler, fikirler, anlayamadığınız bir şekilde dilinizden akar, bir uyum içinde dökülüverirler.
İşte bu, tecrübedir. Çok çalışmak ve azmetmek, bunu kazandıracaktır.
Kısacası iyi bir konuşma: Topluma, dinleyicilere bir şey verebilen bir konuşmadır.
Eğer bir şey veremiyorsa, onlardan bir çok şeyler alıyor demektir. Onların sabrını, zamanını, iyi niyetlerini, huzurunu hatta inançlarını bile…
İyi bir konuşmada kullanılan kelimeler açık ve yerinde olmalı , ifade edilmek istenen fikirleri tam verebilmelidir.
Hatta bir düşünür ; “ Fikirlerini tam ifade edemeyen insanlar düşünmeyi bilmeyenlerle aynı seviyededir, “ demiştir.
Tabi konuşmacının ses tonu, şivesi, duruşu, bütün bunlar iyi bir konuşmayı tamamlayan faktörlerdir.
İyi bir konuşmacı hakikaten sevdiği, heyecan duyduğu, dolu olduğu ve karşısındakilere böyle bir mesaj vermekten mutluluk duyacağı bir KONU, uygun bir ZAMAN ve uygun bir TOPLUM seçmeli ve hiç bir zaman konuşmak için konuşmamalıdır. Montesqieu “ insanlar ne kadar az düşünürlerse o kadar fazla konuşurlar demiştir.
Konuşma renkli olmalıdır. Bu da güzel sözlerle, misal, teşbih ve gerekirse uygun fıkralarla süslenmiş bir konuşma demektir. Böyle bir konuşma sıkmaz ve ilgi çeker. Bunun asıl faydası da dinleyicilerin söyleneni daha çabuk anlamalarıdır.
Bunun en iyi örneklerinden biri; İngiltere savaşı sırasında “ tarihin hiç bir döneminde bu kadar çok insan, bu kadar az insana, bu kadar çok şey borçlu olmamıştır ” diyen CHURCHILL için, KENNEDY, ”O, kelimelerini birer birer seferber etti, savaş meydanlarına yolladı ve harbi kazandı” şeklindeki misaldir.
İşte, başarının sırrı, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir. Kendimizi başkalarının yerine koyup, (empati yapmak) onları anlayabilmektir.
İnsanları kazanabilmenin çok basit ve bir o kadar da güzel yolları vardır. Öncelikle münakaşa yapmamalı, yanlış düşündüğü söylenmemeli, kendi yanlışımız varsa kabul edilmeli, nezaket ve dostluğa önem vermeli, sabırlı, iyi bir dinleyici olunmalı, kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmeli, iş birliğine açık, düşüncelere saygılı olmalı, sempatinin gücünü bilmeli, gülümsemeyi ihmal etmemeli, onları cesaretlendirmeli ve değer vermeli, önemli olduğunu hissettirmeliyiz.
Evet, kucaklamaya kollarımızın yetmeyeceği bir ağaç, bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar bir adımla başlar. Başarıya ulaşmak ise girişimle, eğitimle, ileriyi görmekle ve insana yatırım yapmakla başlar.