Dilimiz Türkçemiz

Ey Türk, oğuz beyleri! İşitin!  Yukarıda mavi gök çökmezse, Aşağıda yağız toprak delinmezse,                                                      Senin dilini, senin töre’ni kim bozabilir?…      (Kültigin anıtından – Orhun kitabeleri)

DİL:

Dil insanların birbirlerine,  duygu, düşünce ve isteklerini anlatmaları, iletişim kurmaları, anlaşmaları, kaynaşmaları, uyum içinde yaşayabilmeleri ve birikimlerini gelecek kuşaklara aktarabilmeleri için gereklidir.

Dil, onu konuşan toplumun yaşayış biçimi, kültürü, dünya görüşü, geçirdiği çeşitli evreler ve başka toplumlarla kurduğu ilişkilerin yansıtıcısıdır.

Dil, bir toplumun, evreni anlayış ve anlatış biçimidir.

Bir toplumu ulus yapan dilidir. Dil ulusun ses bayrağıdır.

Bir ulusun bağımsızlığı ve sonsuza kadar yaşaması, dilinin varlığı ve bağımsızlığı ile mümkündür.

Dil; Duygu ve düşünceyi insana aktaran bir araç olduğu için, insan topluluklarını bir yığın olmaktan kurtararak aralarında duygu ve düşünce birliği bulunan bir topluluk yani millet haline getirir. Millet olarak ortaya çıkan toplumlarda dilin birleştirici, bütünleştirici ve geliştirici fonksiyonları vardır. Dünyada 5 dil ailesi mevcuttur.

Hint – Avrupa / Hami – Sami / Çin – Tibet / Bantu /Ural – Altay (Dilimiz, Altay Grubu Orta Asya Kümesine Bağlı – Türk Dilleri) Dil Yapıları Bakımından; Tek Heceli, (Yalınlayan Diller-Japonca / Çince) Bükümlü, (Arapça-Kitab (P) Mektub (P)) Bitişken Diller (Önüne Ve Sonuna Ekler Alan Diller (Türkçe) Dilbilimcilerinin yaptıkları dil atlaslarına göre Türk dili Ural-Altay dilleri grubuna bağlıdır. Türk-Moğol-Tunguz dillerini kapsayan Altay grubu Türkçe’yi iki dalda toplamıştır:

  1. Avrupa Türkçe’si
  2. Asya Türkçe’si

Bilindiği gibi Türk tarihinin bilinen yazılı aşamasında Türkler, Anayurt olan Orta Asya’dan, Batıya iki koldan yürümüşlerdir: Hazar’ın ve Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya geçen Türkler orada Avrupalı toplumlar arasında erimişler, dilleri Batıda özel biçimler almıştır. Avrupa Türkçe’si dediğimiz Türkçe işte budur ki, zamanla tamamen değişmiştir.

İkinci kol Türk göçleri Hindistan, İran, Mezopotamya üzerinden Afrika’ya ve Anadolu üzerinden tekrar Avrupa’ya yönelmiştir.

Orta Asya’da kalanlarla birlikte bu ikinci grup Türk lehçelerini de iki ana kola ayırıyoruz:

  1. Gök Türkçe,
  2. Uygurca.

Bunlardan Gök Türkçe, Oğuz Türkçe’si olarak Anadolu ve Azeri lehçelerine, Uygurca ise Hakaniye Türkçe’si olarak Çağatay lehçesine ayrılır. Bunlarla birlikte, Orta Asya’dan ayrılmayan Türklerin de Çuvaş, Yakut, Özbek, Kırgız, Kazak vb. lehçeleri konuştuklarını görüyoruz.

Türkçe’mizin Kullanılmasındaki Evreleri İncelediğimizde;

Eski Dönemde :
Yeni Dönemde :

Türkçe’nin yaygınlaşmasında Şinasi ile başlayan Gazetecilik olayı en önemli faktör olmuştur. Daha sonra Atatürk’ün Harf devrimi ile şimdiki Okuma – Yazma-Konuşma dili şekle girmiştir. 1982’de Türk Dil Kurumu ile pekişmiş, TRT ile Yurt sathına yayılmıştır.

“Türk Milletinin dili, Türkçe’dir. Türk dili Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görür. Türk dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir.”

Atatürk’e göre bir milletin millilik vasfı kazanabilmesi için her şeyden önce gelişmiş bir dilinin olması gerekir. Bir milletin milli birlik ve beraberliği, fertlerini birbirine bağlayan dil ile mümkündür.

Dil, kültürün tarihi devirlerden günümüze ve yarınımıza geçişini sağlayan bir vasıtadır. Atatürk, dil ile millet ve millet ile kültür arasındaki bağı her zaman önde tutmuştur.
Zira bir milletin kültürü, onun dilinde yaşamakta ve nesilden nesile dil yolu ile aktarılmaktadır. Bir ulusun, ekonomik, siyasal, kültürel bağımsızlığı, ancak, dilini bir zenginlik olarak yaşatması ve geleceğe taşımasıyla olanaklıdır.

Atatürk’ün Dil Bağımsızlığı üzerinde durması, aynı zamanda bir anlama, düşünme, duyma, yorumlama, beğenme bağımsızlığını yaratma isteğidir. Dil Bağımsızlığını, Ulusal Bağımsızlıkla bir tutması Ulusalcı bir anlayışın sonucudur.

Dünya dillerinin en eski ve en değerli dillerinden biri Türkçedir. Türkçe bugün yeryüzünde konuşulan ortalama 4000 dil arasında, en fazla ve en yaygın konuşulan 5. dildir ve en az üçyüzmilyonun üzerinde insan tarafından konuşulmaktadır.

”Ülkesinin yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de ‘yabancı dillerin boyunduruğundan’ kurtarmalıdır” diyen, Yüce Atatürk, öncülüğünü yaptığı çağdaşlaşma hareketinde, dil bağımsızlığını, siyasal ve ulusal bağımsızlığın ayrılmaz parçası olarak değerlendirip, dilimizin başka dillerin etkisinden kurtarılması yönünde çalışmalar başlatmıştır.

Ama son yıllarda ne yazık ki bu güzel Türkçe’miz yozlaşmakta ya da yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bununla ilgili en güzel örnek Karaman oğlu Mehmet beyin “Arıyorum” şiiridir.
Özellikle geniş kitlelere seslenerek, dilin kullanımını ve gelişimini doğrudan etkileyen yazılı, sözlü ve görsel basınımız, sorumluluklarının bilinciyle, dil kullanımına özen göstermeli, dil yanlışlarından sakınmalıdır.

Ders kitaplarında, sıklıkla yapılan anlatım ve yazım yanlışları tümüyle ortadan kaldırılmalı, yanlışların sürdürülmesi önlenmelidir.
Tüm bireylerin, Türkçe’mizin doğru ve etkili kullanımı konusunda duyarlı olması, yabancı sözcüklerden arınmış konuşma ve yazı dilini benimsemeleri büyük önem taşımaktadır.

Bakınız; Mustafa Kemal Atatürk ne güzel söylemiş;

“Türk Milletinin dili, Türkçedir.  Türk Dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir.”                                                            “Türk Dili, Türk Milletinin kalbidir; zihnidir.”  Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir.

Evet, Türkçemiz parmak izimizdir.  Ses bayrağımız, kimliğimiz, kişiliğimiz, varlığımız, yaşam tarzımız, bizi biz yapan en değerli varlığımızdır. Bizi bize, bizi herkese anlatır, sevdirir, saydırır, çağdaş uygarlığın üstüne taşır.

Türkçe demek Türk demektir, Türkçeyi çocuğumuz gibi sevmeliyiz. Çünkü, Dil millettir, dilini kaybeden bir millet en önemli varlığını, benliğini ve ülkesini kaybeder.